8 Mayıs 2015 Cuma

Kitap Okumanın Faydaları

Kitap Okumanın Faydaları




En son ne zaman bir kitap ya da herhangi bir dergide yayınlanmış bir makale okudunuz? Günlük okuma alışkanlığınız tweetler, Facebook updateleri ya da mutfaktaki ürünlerin kullanım talimatları ile mi sınırlı? Eğer siz de düzenli okuma alışkanlığına sahip olmayan sayısız insanlardansanız, kaçırdığınız bir şey var: Okumanın birçok faydası vardır, ve bu faydalardan bazıları aşağıda sizin için listelenmiştir. 

1. Zihinsel Uyarılma

Yıllar boyunca yapılmış çeşitli çalışmalar göstermiştir ki zihinsel uyarılma,  beyninizi aktif ve meşgul tuttuğu için gücünü kaybetmesini engelleyerek, Alzeihmer ve Bunama gibi rahatsızlıkların gelişimini yavaşlatır ve hatta bu rahatsızlıklardan sizi korur. Vücudunuzdaki tüm kaslarda olduğu gibi, beyniniz de güçlü ve sağlıklı olabilmek için egzersize ihtiyaç duyar. Bu sebeple  konu zihniniz olunca “ Kullan ya da Kaybet ” deyiminin kullanılması da oldukça yerindedir. Kitap okumak gibi yapboz yapmak ve satranç gibi çeşitli oyunlar oynamak da bu anlamda zihniniz için faydalı olacaktır.

2. Stres Azaltma

İşyerinde, kişisel ilişkilerinizde ya da günlük hayatınızda karşılaştığınız diğer birçok konuda ne kadar stres yaşamış olursanız olun, kendinizi muhteşem bir hikayenin içerisinde kaybettiğinizde hepsi yok olur gider. Güzel yazılmış bir roman sizi başka diyarlara götürürken, hoşunuza giden bir makale zihninizi başka taraflara çekerek gerginliğinizi azaltır ve rahatlamanızı sağlar. 

3. Bilgi

Okumuş olduğunuz her şey beyninizi yeni bilgilerle donatacaktır, ve bu bilgilerin ne zaman işe yarayacağını bilemezsiniz. Daha fazla bilgi sahibi oldukça daha donanımlı hale gelecek ve hayatınız boyunca karşı karşıya geleceğiniz mücadelelerde daha güçlü olacaksınız. Ve unutmamalısınız ki işinizi, paranızı ve hatta sağlığınızı kaybedebilirsiniz, ancak edindiğiniz bilgiler asla sizden alınamaz.

4. Genişleyen Kelime Dağarcığı

Daha fazla okudukça daha fazla kelime öğrenecek ve bu kelimeleri de günlük hayatınızda kullanmaya başlayacaksınız. Düşüncelerinizi rahatça ifade edebilmeniz ve güzel konuşmanız size her türlü iş alanında yardımcı olacak, özgüveninizi ve özsaygınızı arttıracaktır. Hatta; daha güzel konuşmak, çeşitli konularda bilgi sahibi olmak, gündemi ve edebiyatı takip etmek iş hayatınızda yükselmenize de yardımcı olacaktır. 

Kitap okumak yeni bir dili öğrenmek için de gereklidir. Çünkü kitap okudukça öğrendiğiniz kelime sayısı ve o dile hakimiyetiniz artar. Bu da konuşma ve yazma becerilerinizi arttıracaktır.

5. Hafızanın Gelişmesi

Bir kitap okurken, o kitabın içerisinde ki karakterleri, o karakterlerin geçmişlerini, heveslerini ve isteklerini hatırlamanız gerekir. Yarattığınız her hatıra beyninizde yeni geçitler oluşturur ve hali hazırda olanları da güçlendirir. Bu da hafızanızın güçlenmesine yardımcı olur. 

6. Daha Güçlü Analitik Düşünme Yeteneği

Şu ana kadar hiç esrarengiz bir roman okuyup, henüz kitabı bitirmeden sırrı çözebildiniz mi? Eğer çözebildiyseniz, bu kritik yapabildiğinizi ve detaylardan yola çıkarak analitik düşünebildiğinizi gösterir. Ayrıca detayları analiz edebilme yeteneğiniz arttıkça bir kitabın dilinin iyi ya da kötü olduğunu, karakterlerin doğru yerleştirilip yerleştirilmediğini, akışın yerinde olup olmadığını rahatça anlayabilirsiniz. Ayrıca tüm safhaları dikkatlice okuduğunuz için kitabı başkaları ile tartışırken de görüşlerinizi açık bir şekilde dile getirebilirsiniz. 

7. Daha Gelişmiş Konsantre Yeteneği

Günlük hayatımızda dikkatimizi dağıtabilecek birçok etken vardır. 5 dakikalık bir zaman diliminde dahi bir kişi bir iş üzerinde çalışıp, emaillerini kontrol edip, telefonuna bakıp, iş arkadaşlarıyla konuşabilir. Bu ise stres seviyemizin artmasına ve üretkenliğimizin azalmasına neden olur. Kitap okurken ise tüm dikkatiniz kitaptadır. Bir gün işe gitmeden önce 15-20 dakika kitap okumayı deneyebilir ve ofise vardığınızda nasıl daha iyi odaklanabildiğinizi görebilirsiniz. 

8. Daha İyi Yazma Becerisi

Daha fazla iyi yazılmış kitaplar okudukça, diğer yazarların yazma stillerini gördükçe ve kelime hazneniz genişledikçe sizin yazma beceriniz de olumlu yönde etkilenecektir. Nasıl müzisyenler ve ressamlar birbirlerinden etkileniyorsa, yazarlar da diğer yazarlardan ilhan almaktadır.

9. Huzur

Güzel bir kitabın rahatlama getirmesine ek olarak, okuduğunuz kitabın konusu ile birlikte geniş bir iç huzur da kazanabilmeniz mümkündür. Ruhani içerikler okumak kan basıncınızı düşürüp sakinlik kazandırırken, kişisel gelişim kitapları ruh hali bozukluklarında ya da hafif zihinsel rahatsızlıklarda okura destek olabilir.

10.  Parasız Aktivite

Birçoğumuz kitap almayı ve kitaplarını biriktirmeyi sevebilir, ancak bu maliyetli bir şeydir. Bütçenizin kısıtlı olması durumunda yerel kütüphanelere gidebilir ya da arkadaşlarınızla kitap takası yapabilirsiniz. Ayrıca bazı kütüphanelerin internet üzerinde, PDF şekline getirilmiş kitaplarına da ulaşabilirsiniz. Bununla birlikte online olarak ücretsiz kitap indirebileceğiniz birçok kaynak da mevcuttur.

11.  Farklı Kültürleri Tanıma Şansı

Kitap okumak size hiç tanımadığınız ya da çok az fikriniz olan kültürler konusunda bilgi verecektir. Örneğin, Bir Geyşa’nın Anıları’nı okuyarak Japonya’nın bilinmeyen bir yüzüne tanıklık edebilir ya da Uçurtma Avcısı’nı okuyarak Afganistan’da olanlar karşısında şaşkınlık içerisinde kalabilirsiniz.

Vücut için Egzersiz Yapmak Ne ise, Zihin için de Kitap Okumak Odur!

Yukarıda listelenmiş maddelerden de anlaşıldığı gibi okumak daha sağlıklı bir zihne ve daha gelişmiş bir hayla gücüne, daha geniş kelime dağarcığına, dünya hakkında daha fazla bilgiye ve daha az stresli bir yaşama sahip olmanıza destek olur. Ayrıca daha fazla kitap okumak tartışmalara daha çok dahil olabilmenizi, çevreniz tarafından daha ilgi çekici bir insan olmanızı, problemleri kolaylıkla çözebilmenizi ve modern hayattaki anksiyeteden korunmanızı sağlayacaktır.  

Klasik edebiyat, şiir, biyografi, dini kaynaklar, gençlik serileri, kişisel gelişim, bilimkurgu, çizgi roman, deneme, korku-gerilim, polisiye, destanlar, senaryo ya da romantik romanlar, ilginizi çekecek ve hayal gücünüzü besleyecek bir şeyler mutlaka bulacaksınızdır. Tek yapmanız gereken bilgisayarınızdan, televizyon karşısından ya da akıllı telefonunuzdan biraz uzaklaşmak ve kitabınızın sayfalarında kaybolmak.

Yavuz Sultan Selim Camii

Yavuz Sultan Selim Camii


Bulunduğu semte adını veren bu camii Yavuz Sultan Selim adına oğlu yasal Sultan Süleyman tarafından Haliçe hakim 1 tepe üzerine yaptırılmıştır.

İnşaasına H.926/M.1522 da başlanmış ve H.929/M.1529 yılında tamamlanmış olduğu taç kapısı üzerindeki kitabesinden anlaşılmaktadır. birtakım yayınlar bu külliyenin mimarını Mimar Sinan bi şekilde göstermiş ise de arşiv vesikaları eserin Mimar Acem Ali tarafından yapıldığını göstermektedir. Zaten bu tarihlerde Sinan daha mimar bi şekilde faaliyete başlamamış ve kendi eseri olmadığı Sai Çelebinin Tezkiresinde zikredilmektedir.

Kare planlı olan caminin geniş sathı, 24m. çapında ve 32,5m. yüksekliğinde büyük 1 pantifli kubbe birlikte örtülmüş ve bu kubbenin ağırlğı da duvarlara gömülmüş kemerlere yüklenmiştir. Dokuzar birimden oluşan tabhane kanatları yanlarda pantantifli ufak kubbelerle örtülmüştür. Kare kaideli, çokgen gövdeli, tek şerefeli ve şerefe altlıkları mukarnaslı olup temiz taş işçiliğiyle yapılmış 38m. yüksekliktedir. İki minaresi tabhane kanatları birlikte şadırvan avlusunun birleştiği köşelere yerleştirilmişlerdir.

Tamamiyle köfeki taşından inşa edilen bu caminin sol tarafındaki Hünkar Mahfili, zarif dilimli, kemerli, alt tavanı epey renkli nefis kalem işleri birlikte süslü ve muhtelif renkte mermer sutnlar üzerine oturtulmuştur. Yanları şebeke süslemeli mermer minber ve taş mihrab geleneğe bağlantılı bi şekilde yalın ve klasik usluptadır. Kapı kanatları birlikte pencere kapakları fildişi ve sedeflerle zenginleştirilmiş, güzel ağaç işçiliğini göstermektedir. İçte ve avludaki sivri kemerli pencere alınlıkları renkli giz tekniği birlikte imal edilmiş ve zarif çinilerle süslenmiştir. İç avlunun giriş kapısının yanındaki duvarda güneş saati bulunmaktadır.

Kuzeyde enine dikdörtgen planlı 18 sütun üzerine yerleştirilmiş 20 kubbeli ve revaklı şadırvan avlusu mekan almaktadır. Doğu ve batıya açılan, önleri sakıflı müstakil girişlerle donatılmış, tabhanelerin köşelerindeki dörder birim, duvarlarla kuşatılarak ocaklı odalar meydana getirilmiştir. Aralarındaki altışar birim de dört eyvanlı plan şemasını sürek ettiren 1 dağılım yeri bi şekilde değerlendirilmektedir

Kapılarından biri türbe kapısı, batısındaki çarşı kapısı, kuzeyindeki kırk merdiven kapısıdır. Sağ ve solundaki kapılar da 1990 senesinde vakıflar tarafından yenilenmiştir.

Camide Bizans devrinin açık su havuzlarından biri mevcuttur. Giriş kapısının sağında iş odaları bulunmaktadır.

Tabhaneleri meşruta bi şekilde kullanılan bu camini zaman namazlarında 90-100, cuma namazlarında 400-500 şahıs cemaati bulunmaktadır.

Bu cemaata 1 imam-hatip ve 1 müezzin-kayyum hizmet vermektedir

YAVUZ SULTAN SELİM TÜRBESİ

Caminin mihrabı önüne rastlantı eden Yavuz Sultan Selim Türbesi sekizgen köşeli plan üzerine inşa edilmiş olup tek kubbelidir.

Medhalin 2 yanı çini panolarla bezelidir. Sağ taraftaki pano H.929/M.1523 tarihli 1 kitap ihtiva etmektedir. Sanduka çerçevesi sedefkaridir. Sandukası üzerinde, Yavuzun Mısır seferine giderken hocasının atının ayağından sıçrayan çamurla kirlenmiş kaftan, vasiyet bi şekilde örtülmüştür.

ŞEHZADELER TÜRBESİ VE DİĞERLERİ

Şehzadeler türbesi altı köşeli 1 plan üzerine yapılmış olup kubbe kasnağında Ayet-el Kürsi kabartma bi şekilde yazılmıştır. Türbede, yasal Sultan Süleymanın oğulları Mahmud ve Abdullah birlikte kızları Güherhan Hüma Şah Sultanlar mefdundur.

Bu yerde bulunan ve yıkılmış olan türbede Selim1in zevcesi birlikte Kanuninin anası Ayşe Hafsa Sultan birlikte Selim1in kızı Sadrazam Müverrih Lütfi Paşanın zevcesi Şahsultan mefdundur.

Sultan Abdülmecidin türbesi ise, altı köşeli yalın kubbeli 1 binadır. 25 Haziran 1861de vefat eden Sultan Abdülmecid birlikte oğulları burada mefdundur.

YAVUZ SULTAN SELİM ÇOCUK KÜTÜPHANESİ

Sultan Selim Camii külliyesi içinde, 49m2 alnda kubbeli ve tek 1 odadan ibaret Sıbyan mektebidir.

1969 yılında vakıflardan alınarak, Çocuk Kütüphanesi haline getirilmiştir. Kütüphanenin 3800 kitabı ve yıllık 3000 okuyucusu bulunmaktaydı. Şuan kapalı ve boş 1 haldedir.

SULTAN SELİM SU SARNICI

Yavuz Sultan Selim Camiinin önünde bulunmaktadır. birtakım tarihçilere göre, İmparator Heraklius zamanında Patrisiyen Bonus tarafından yaptırlmıştır. birtakım kaynaklarda II.Theodosius devrinde, bazılarında ise, I.Anastasios tarafından ortadoks kilisezi azizlerinden Ayios Makios adına yaptırıldığı zikredilmektedir.

Bu açık su sarnıcı 152 x 152 m. boyutlarında olup 11 m. kadarda derinliği bulunmaktadır. Bugün ise içinde Çukurbostan Camii ve Eğitim Parkı bulunmaktadır.

Camimizde 1 İmam-Hatip ve 1 Müezzin-Kayyum vazife yapmaktadır. Ve camimizin namaz vakitleri haricinde de açık olmasını sağlamak ve kapsamlı temizliğine yardımcı olmak için 1 müezzin-kayyum ve 1 temizlik görevlisine daha gereksinim bulunur.

HİZMETLER

Camimizin tarihi olması nedeniyle, bakım ve tamir birlikte alakadar işler vakıfların presüdürü altındadır. Camii şadırvanı bakım olması gereken yerlerden birinci acele olanıdır. Bu konuda camii görevlileri tarafından alakadar evraklar hazırlanarak vakıfların bilgisine sunulmuş ve komisyona girmiştir. Cami avlusu iç kısmı ve kubbelerinin tamamiyle elden geçmesi gerekmektedir. Kubbelerin su alması ve iç kısımlarının bugüne kadar hiçbir biçimde müdahale edilmemesi için bu mekanlar bakım olması gereken ikinci acele yerlerdir.Cami avlu içi sutun ve mermerleri-iç ana giriş kapısı sutun ve mermerleri- mihrab ve mimber mermerleri bakımsızlığın verdiği imaj birlikte tarihi ve sanatsal özelliklerini gösterememektedir. Camii devamlı bi şekilde tarihi yapıt kaçakçılarının taarruzu altında olup klasik yöntemlerle korunmaya çalışılmaktadır. Cami içinde tarihi ve içsel değerlerin yoğun olduğu eserlerin korunmasını sağlamak için cami içi ve dışı sesli ve görüntülü alarm sisteminin de üçüncü acele bi şekilde kurulması gerekmektedir.

Camii halıları komple yenilenmiştir. Camiimizin ses düzeni komple yenilenerek bozulmuş olan ses akustiğine netlik ve nitelik getirilmiştir. Camii içi elektrik tesisatı komple yenilenmiş ve elektrik kesilmelerinde devreye girecek biçimde şarjlı ışık sistemi döşenmiştir. İmam-Müezzin odası eski izbe görüntüsünden kurtarılarak ders ve söyleşi yapılacak biçimde tekrardan dizayn edilerek kullanılmaya başlanmıştır. Kürsünün hemen üzerinde bulunan çalınmış olan el yazması tablo tesaadüf sonucu bulunmuş ve yerine asılmıştır.

Camii bu zamana kadar bakımsız ve ilgisiz kalmış, cami personeli ve hayırsever cemaatin gayretleri birlikte aktüel gereksinimler karşılanmıştır ve karşılanmaya sürek etmektedir. Allah yardımcı olanlardan razı olsun.

Totem Nedir, Nasıl Yapılır?

Totem Nedir, Nasıl Yapılır?


Totem, ilkel toplumlarda topluluğun ondan türediğine inanılan ve kutsal sayılan hayvan anlamına gelir. Sözlükte ise totem kelimesi “alamet, hikmet” diye geçer. Totemizm olarak adlandırılan bu inanış, Orta Amerika ve Güney Afrika’da tek başına inanılan bir din haline gelmiştir. 

Totemizm inanışına göre; kutsal sayılan hayvana zarar verilemez, hayvan öldürülemez veya hayvandan hiçbir şekilde fayda sağlanamaz. Kutsal sayılan hayvan da insanları korur ve onların iyiliği için yaşar. Totemizm anlayışının bulunduğu topluluklarda, kutsal sayılan hayvanın çoğalması ve neslinin devam etmesi için büyük bir çaba gösterilir. 

Totemizm inancına göre kutsal sayılan hayvanlar ve öğrettiklerine inanılan dersler şu şekildedir;

Ayı: Gücü, yalnızlığı ve odaklanmayı öğretir.
Arı: Çalışkanlığı ve üretkenliği öğretir.
Kelebek: Değişim, dönüşüm ve aşkı öğretir. 
Kedi: Sihir ve büyüyü, algı ve çevikliği öğretir.
Çakal: Tuzaklardan kurtulmayı öğretir.
İnek: Beslenmeyi ve büyümeyi öğretir.
Köpek: Sadakati ve karşılıksız aşkı öğretir.
Yunus: Uyum, iletişim ve güveni öğretir.
Kartal: Cesaret, özgürlük ve manevi dengeyi öğretir.
Fil: Güç, zekâ ve sadakati öğretir.
At: Arkadaşlık, özgürlük ve dayanma gücünü öğretir.
Aslan: Güç, cesaret ve dayanıklılığı öğretir.
Maymun: Enerji ve merakı öğretir.
Baykuş: Büyüyü ve bilgeliği öğretir.
Tavşan: Aşk, ihtiyat ve bereketi öğretir.
Koyun: Affetmenin saflığını öğretir.
Kaplumbağa: Uzun bir ömrü ve fırsatları değerlendirmeyi öğretir.
Kurt: Ruhun özgürlüğünü, disiplini ve sadakati öğretir.

Totemler sadece hayvanlardan seçilmez. Ağaçlar ve bitkiler gibi diğer canlılara da totem olarak inanılabilir. Totem olduğu için ağaçların gövdelerinin kesilmesi, üzerine oturulması yasaktır.

Fakat günümüzde totem kelimesinin anlamı ve totem inancı ilkel kabilelerdekinden tamamıyla farklıdır. Her hangi bir sebep olmadan şekillerden veya siluetlerden fayda ve iyilik beklemek, menfaat sağlamak için kullanılır. Bu düşüncenin gerçek olduğunu kabullenmeyerek bu durumdan medet umma durumuna ise “totem yapmak” adı verilir. Hiçbir dini inanışla ilgisi yoktur ve tamamen batıl inançtır. Bir şekilde o nesnelerin veya durumun uğur getirdiğine inanılır. 

Totem yapmak için öncelikle gerekli olan şey, kişinin bir isteği olmasıdır. Tutulan futbol takımının maçı kazanması, bir oyunda galip gelmeyi, gireceği sınavı başarıyla geçmeyi istemek gibi durumlar sonucunda ortaya çıkar. Fakat kişi isteğinin gerçekleşmesi için bir çabada bulunmuyorsa, yani çaresiz bir durum içindeyse totem yapma durumuna sıkı sıkıya sarılır. Örneğin; tuttuğu takımın maçı kazanması için hiçbir çaresi olmayan kişi tamamıyla yaptığı toteme inanabilir. 

Totemler, yapılış şekillerine göre dörde ayrılır;

1- Sözlü Totemler: Anlamı olan ya da olmayan sözcük ve cümlelerin defalarca tekrarlanmasıdır. Burada önemli olan söylenen sözlerin, gerçekleşmesi dilenen durumu yansıtmasıdır. Örneğin; futbol maçında takımının 3. golü atmasını isteyen kişinin “üç, üç, üç” şeklinde tezahürat yapması, bir kişinin milli piyango çekilişinde çıkmasını istediği sayıyı içinden veya sesli olarak tekrar tekrar söylemesi.

2- Eylemle Yapılan Totemler: Herhangi bir eylem göstererek yapılan totemlerdir. İki farklı şekilde oluşturulur;

  • Yapılmaması gereken ama yine de yapılan totemlerdir. Örneğin; sınavdan önce okunmuş su içmek, otobüsün gelmesi için sigara yakmak, sınava girerken uğurlu tokayı takmak ya da tişörtü giymek.
  • Yapılması gerektiği halde yapılmayan totemlerdir. Buna örnek olarak da, tuttuğu futbol takımı kazansın diye maçını izlememek, sınavdan bir hafta önce tırnak kesmemek, sınav sonucuna kendisi bakmayıp başkasına baktırmak verilebilir.

3- Düşünceyle Yapılan Totemler: Bu totemler, eyleme geçirilmeden zihinle yapılır. Sadece beyinde düşüncesi vardır. Örneğin; üniversite sınavını kazanma sebebi olarak o gün giydiği tişörtü düşünmek, sevdiği kişiyle beraber olabilmek için sürekli onun hayalini kurmak gibi totemler, düşünceyle yapılan totemlerden bazılarıdır.

4- Birleşik Totemler: Düşünceyle yapılan, eylemle yapılan veya sözel totemlerin en az ikisinin bir arada yapılmasıyla olan totemlerdir. Sınav sonucuna bakarken bir yandan “lütfen, lütfen” diye tekrar etmek, diğer yandan sonucuna arkadaşının bakmasını istemek sözel ve eylemle yapılan totemlerin birleşimine örnek verilebilir.

Bazı görüşlere göre, bireylerin her olayda totemlere inanması ve körü körüne bağlanması, “obsesyon bozukluğu” hastalığına işaret edebilir. Obsesyon, halk arasında takıntı veya saplantı anlamına gelir. Kişinin elinde olmadan düşündüğü, birden bire aklına gelen ve kişiyi rahatsız eden düşünceler takıntı bozukluğuna yol açabilir. Fakat bu hastalık, ileri derecede totemlere inanan kişiler için geçerlidir. 

Neden Esneriz?


Uykulu olduğumuzda, yorgunken, sıkıldığımızda, birisini esnerken görürsek, önemli bir durum öncesi ya da stresliyken esneriz. Bir atlet koşuya başlamadan önce ya da bir sanatçı konser öncesi esner. Öyle ki anne karnındaki bebek bile esnemektedir. Peki, nedir bizi esneten? 

Bu konu hakkında yüzyıllardır çeşitli araştırmalar yapılmış ancak net ve %100 doğru bir sonuca hala ulaşılmamıştır. Bu yazımızda sizlerle olası esneme nedenlerini paylaşacağız.
 
Daha Fazla Oksijen Almak

Yapılan bazı araştırmalara göre esnemenin nedeni daha fazla oksijen alıp, vücutta biriken karbondioksiti dışarı atmaktır. Eğer kalabalık bir odadaki insanlar esniyorsa bu neden anlamlı gibi görünebilir. Çünkü ortam kapalı ve kişi sayısı fazla olduğu için ortamda daha fazla karbondioksit olacaktır. Peki, öyleyse koşu yapan biri neden koşarken bir yandan da esnemez? Provine adlı bir psikolog kişilere fazladan oksijen verip ortamdaki karbondioksiti azaltmasına rağmen insanların esnemesine engel olamamıştır. O halde esnememizin nedeni kesinlikle oksijen almaktır demek pek de doğru olmayacaktır. 

Esnemek Bulaşıcıdır

Esnemek gerçekten de bulaşıcıdır. Karşımızdaki birinin esnemesi bizim de esnememize yol açabilir. Provine’a göre bu oran %50’dir. Yani insanların %50si karşısındaki esneyince esnemeye başlar. Hatta esnemek hakkında konuşmak, birisinin esnediğini duymak, esneme hakkında yazılar okumak bile esnemenize yol açabilir. Bakalım siz de bu yazıyı okurken esneyecek misiniz?

Yorgunluk, Sıkkınlık, Uyku Hali

Esneme nedenlerinden bazılarının da insanın sıkılması, uykusunun gelmesi ya da yorgun olması olduğu söylenir. Bu görüşe göre sıkkın ya da yorgun olduğumuzda normaldeki kadar derin soluk alıp vermeyiz. Bu sebeple de vücudumuza daha az oksijen girer çünkü nefes alıp vermemiz yavaşlamıştır. Esnemek de kana daha fazla oksijen karışmasını ve kandan daha fazla karbondioksit atılmasını sağlar. Ancak bu nedeni de çürüten durumlar vardır. Mesela eğer yorgunluksa kişiyi esneten paraşütçüler ilk atlama öncesi neden esner? Ya da uykusu gelen kişi esniyorsa bir şarkıcı konser öncesi neden esner? Demek ki esnemenin nedeni kesinlikle yorgun, uykulu ya da sıkkın olmaktır da diyemeyiz. 

Esneme Beyin Soğutucusu Görevi Görmektedir

Yapılan yeni bir araştırmaya göre esnemenin yorgunluk ya da sıkkınlıkla bir ilgisi yoktur. Esnemenin sebebi beyni soğutmak ve bu şekilde beynin daha doğru çalışmasını sağlamaktır. Tıpkı bilgisayarlarda olduğu gibi beyin için de ideal bir çalışma ısısı vardır. Eğer beyin çok ısındıysa esnemek onun serinlemesine yardımcı olur. Esnemeyle beraber kalp atış hızı ve kan akışı artar, bunun sonucunda da beyne büyük miktarda bir hava gelir. Bu hava da o bölgedeki kanın serinletilmesini sağlar. 

Bu konuda birçok deney yapan Andrew Gallup, esneme sonrası insanların beyninde soğuma olduğunu ispatlamıştır. Gallup’un çalışmalarının sonucuna göre esnemeye başlamak çene ve boyun kaslarında kasılmaya neden olur. Bunun sonucunda da yüze ve kafaya giden kan miktarı artar. Esneme ile beraber aldığımız nefes beyindeki kanı aşağı yönlü akmaya sevk eder ve ağzımızdaki hava da bahsedilen bu sıvıları soğutma görevi görür. Yani esnemek beyindeki sıcak kanın alınıp yerine soğuk kan gelmesini sağlamaktadır. Bu da beyni soğutur. 

Ayrıca yapılan bazı deneyler sonucunda kafasına sıcak uygulanan ve burnundan nefes alması istenen kişilerde esneme artarken, kafasına soğuk uygulanan kişilerde esnemenin azaldığı görülmüştür. 

Esneme Hakkında Bilinmesi Gerekenler

  • İnsanlarda esneme anne karnında başlar. Anne karnındaki bebeklerin esnemesinin akciğer ya da beyin gelişimlerine destek olduğuna inanılır.
  • Vücuttaki ısı uykudan önce ve sonra bir miktar yükselmektedir. Bu ısı yükselişi de o anlardaki esnememizi açıklayabilir.
  • Esneme ile beraber beynin serinlemesi dikkatimizi yoğunlaştırabilmemizi sağlar.
  • Esneme genellikle irademiz dışında gelişir.
  • Eğer ağzımız kapalı ise esneyemeyiz.
  • İnsanlar dışında kedi, köpek gibi birçok hayvan da esnemektedir.
  • Esneme aynı zamanda vücudun kendini sakinleştirme yollarından birisidir. Örneğin birçok insan önemli bir sınav öncesi esnemektedir.
  • Esneme ile ilgili ilk çalışma 2500 yıl önce Hipokrat tarafından yapılmıştır. Hipokrat’ın yaptığı araştırma sonucuna göre esnemek ateşli hastalık sonrası vücutta biriken kötü havanın temizlenmesine yardımcı oluyordu.
  • Esnemenin bulaşıcı etkisi en fazla aile ya da arkadaşlar içinde görülmektedir. Duygusal bağımız olmayan kişilerden oluşan bir toplulukta ise esnemenin bulaşıcı etkisi azalmaktadır.
  • Bazı bilim insanlarına göre stres ve kaygı yaratan durumlarla beraber beynin kimyasal yapısı değişir. Bunun sonucunda ise kişi normalleşme için ortalama 6 saniye boyunca esner.
  • Empati kurma yeteneği yüksek olan kişilerin diğerlerine oranla esneyen birisinden daha fazla etkilendiği söylenir.
  • Otistik çocukların başkalarının esnemesinden fazla etkilenmediği söylenir.
  • Eğer başınızın sıcaklığı düşükse daha az esnersiniz. Bununla ilgili yapılan bir araştırmada, kafalarına sıcak su torbası konan denekler karşısındakiler esneyince %41 oranında esnerken, kafalarına soğuk su torbası konan deneklerde bu oran %9 olmuştur. 

Kutadgu Bilig Hakkında

Kutadgu Bilig Hakkında


Kutadgu Bilig hakkındaki her şeyi eserin müellifi olan Yusuf Has Hacib’in esere yazdığı giriş kısmından ediniyoruz. Bu bakımdan bu edebi eser hakkındaki en güvenli bilgiler Kutadgu Bilig içinde söylenebilir.
Kutadgu Bilig isminin etimolojik çözümlemesine inildiğinde şu şekilde bir gramatikal yapı söz konusu olacaktır:
Kut+ad-gu: Kut isim kökü üzerine +Ad- isimden fiil yapma eki getirilmiş ve sözcük fiil yapıldıktan sonra –GU+ sıfat- fiil eki getirilerek geçici bir sıfat yapılmıştır. Kut kökünü bugün “Kutsal” sözcüğünden tanımaktayız. Bu bakımdan kelimenin anlamı “ Kut bahşeden, mutluluk veren” olarak tercüme edilebilir.
Bil-i-g: Bilmek fiiline –G+ fiilden isim yapılarak isimleştirilmiş. Kelime anlamı ise “Bilgi”’dir.
Bu bilgiler ışığında eserin adı “ Mutluluk veren bilgi” olarak çevrilebilir. Eser ise tam anlamıyla devlet yönetimi ile alakalıdır.
Eser, Karahanlı dönemine aittir çünkü Tabgaç Buğra Han’a sunulmuştur. Dolayısıyla Karahanlı Türkçesi özelliği taşımaktadır.
Yusuf Has Hacip
Eserin müellifi hakkındaki tüm bilgiler hem Kutadgu Bilig’in ön sözünde kendi ağzı ile söyledikleri hem de eserin içerisinde kendinden bahsettiği bölümlerden alıntılamadır.  Şair, Balasagun’da dünyaya gelmiştir. Balasagunlu Yusuf olarak bilinen şair, eserinin Tabgaç Buğra Han tarafından sevilmesi üzerine “Has Hacib” mertebesine yükseltilmiştir. Bu rütbe atlamanın sonucu olarak artık Yusuf Has Hacib olarak anılmıştır. Eserinin bir beyitinde kendisinin artık yaşlandığından bahsetmesi üzerine eserini yazdığı zamanın 50 yaşının üstündeki hayat dönemleri olduğu anlaşılmaktadır.
Yusuf Has Hacip eserinde doğum yılından üstü kapalı bahseder ve bu bakımdan birçok araştırmacı 11. yüzyıl diyerek kendi işlerini kolaylaştırmışlardır. Bunun yanı sıra bir grup araştırmacı da bazı beyitlerden anlam çıkarak, Yusuf’un doğum yılını 1019 olarak belirlemişledir.
Eseri şairinden ölümünden bahsetmemektedir. Bazı eserlerde şair öldüğü zaman konuşan ekler bu eserde yoktur. Sadece ilave kısmında kendinden bahsederken artık “karı” olduğunu yani yaşlandığını ve ölümün onun kapısını çaldığından bahseder.
Esere Genel Bakış
Kuş bakışı bir yaklaşımla eserin içerdiği bilgilerin zamansız olduğu rahatlıkla söylenebilir. Eserde öyle hoş nazımlar vardır ki bugün bile geçerliliğini hala korumaktadır. Eserin en önemli özelliği ile Karahanlı Devleti’nin İslamiyet’in kabulünden hemen sonra yazılmış olmasıdır ki bu da onu Müslüman Türk devlerinin ilk eseri yapar. Bu bakımdan bazı araştırmacılar (Saadet Çağatay gibi) eserde Şaman ve Budist inanışlara ait özellikler keşfetmişlerdir.
Eser, askerlikle ilgili terimler de içerir. Bu terimler Balasagunlu Yusuf’un bir askerlik geçmişinin olduğunu, askerlik yapmasa bile hiç olmazsa okçulukla haşır neşir olduğunu ispatlamaktadır. Kutadgu Bilig’de geçen askeri terimler makale olarak yayımlanmıştır.
Kutadgu Bilig’i bugünlere taşıyan elbette içerdiği bilgilerdir. Öyle ki bu bilgiler içinde ansiklopedik bilgilerin yanı sıra bilinen halk inanışları da vardır.
Eser kuşkusuz 11. yy’da yazılmış bir eserdir. Bu bakımdan saf Hakaniye Lehçesi yani Karahanlı Türkçesi özelliğini taşır. Dili oldukça yalındır ve bu kıymetli eserin Farsça ya da Arapça değil de Türkçe yazılması dikkat çekicidir. Ayrıca eserin Türkçe kaleme alınması da gerek müellifin gerek de Karahanlıların Türkçeye bağlılıklarını ortaya koymaktadır. Ayrıca eserde geçen kimi sözcüklerin bugün hala kullanılıyor olması, Türkoloji dünyası için müthiş bir dil malzemesidir.
Kutadgu Bilig’in bugün bilinen üç nüshası vardır. Bu nüshalar: Mısır, Herat ve Fergane nüshalarıdır.
Eserin Yazılış Amacı
18 ay gibi kısa bir sürede tamamlanan eser, devlet yönetimi ve iki dünyada mutlu olmak için bir takım öğütler içerir. Doğu Karahanlı Hükümdarı Tabgaç Buğra Han’ın isteği üzerine yazılmıştır.  (Tabgaç, Karahanlı devleti içinde Doğu yani Merkez Hükümdara verilen bir lakaptır.)
Eserin Biçimsel Özelliği
Eser beyitler halinde yazılmıştır. Klasik edebiyatta uzun soluklu eserler için kullanılan mesnevi nazım şekli, didaktik bir dilde ele alınmıştır. Elbette ki aruz vezni ile yazılan eserin, vezin ölçüsü Şehname ölçüsü diye bilinen “faûlun / faûlun / faûlun / faûl” ya da daha yaygın söyleyişi ile “feûlun feûlun feûlun feûl”’dür.
Nazım birimi elbette beyittir. Eserin beyit sayısı 6645’tir. Eserin ilerleyen dörtlüklerinde dörtlükler biçiminde yazılan kısımlara da rastlanmıştır. Muhtemelen bu, mesnevinin düz anlatımını kırmak amacı ile yapılmıştır.
Eserin İçeriği
Eser, alegorik olarak ele alınmıştır. 4 temel karakter gerektiği yerde tahkiye gerektiği yerde konuşmalar ile ilişkilendirilmiştir. Eserin bu 4 ana karakteri şunlardır:
  1. Kün Togdı: Gün anlamındadır. Temsil ettiği soyut öğe Adalet, görevi ise Hükümdarlıktır.
  2. Ay Togdı: Gece anlamındadır. Vezirdir ve mutluluğu temsil eder.
  3. Ögdülmüş: Övgüye mazhar olan, övülmüş anlamındadır. Vezirin oğludur ve aklı temsil eder.
  4. Odgurmuş: Biraz tartışmalı bir konu olmakla birlikte “Uyanmış” ya da “ Uyandırılmış” anlamındadır.
Bu karakterler eseri içinde gayet sağlam bir kurgu ustalığı ile yerleştirilmişlerdir.
Eserin başında bir kaside vardır. Daha sonra “ Kitab adı urdum Kutadgu Bilig” ismi ile bir bölüm gelir. Bu bölüm, kitabın adından bahseder. Daha sonra da kahramanlar devreye girer. Kahramanların hikâyesi bittiğinde ise söze Yusuf Has Hacip girer ve biraz kendinden bahsettikten sonra dua ile eserini bitirir.
Sonuç olarak Kutadgu Bilig, üstünce binlerce kez araştırma yapılmış önemli bir kaynaktadır. Her yaştan okuyucuya hitap eden bu eser, mutlaka okunmalı ve idrak edilmelidir. Nitekim artık her yerde bu eserin Türkiye Türkçesi basımı bulunmaktadır.

Yahya Kemal ve Şiir Dünyasının Oluşumu

Yahya Kemal ve Şiir Dünyasının Oluşumu


Birçok kaynakta belirtildiği gibi Sermet Sami Uysal, Yahya Kemal’in şiir dönemlerini dörde ayırır:
1.       Şiirde Ön Hazırlık (1897 – 1905)
2.       Paris’te “Hâlis Şiiri” Arayış ve Fransız Şairlerinden Etkileniş Dönemi (1905- 1912)
3.       Kendi Şiirini Geliştirme ve Derinleştirme Dönemi (1912-1948)
4.       Kendi Kendini Yenileyiş Devri (1948-1958)
Bu ayrım, şairin şiirlerindeki gelişmelere ve özellikle Paris’e gittiği döneme göre ayrılmıştır. Gerçekten de özellikle Paris, Yahya Kemal’in edebi yaşamı için oldukça büyük bir kavistir ama biz konunun daha iyi anlaşılması için daha farklı bir ayrıma gideceğiz. Ayrım şu şekilde başlıklar halinde incelenecektir:
1.       Edebî Kişiliğini Oluşturan Etmenler
2.       Kendi Şiirini Yaratma Arayışı
3.       Şiir Anlayışı
4.       İşlediği Konular ve Kaynakları
Bu yazı ise Yahya Kemal’in edebî dünyasının oluşum konusunu işleyeceği için ilk iki maddesi üzerinde durulacaktır.
Edebî Kişiliğini Oluşturan Etmenler
II. Meşrutiyet yıllarında ünlenen Cumhuriyet döneminin en büyük şairlerinden biri sayılan Yahya Kemal’in sanat anlayışının yeşermesinde Üsküp’ün, oradaki yeni Mekteb’in ve Mekteb-i Edeb’in; özellikle de aile üyelerinden annesinin etkili olduğunu kendisi anılarında söylemektedir (Yahya Kemal; Çocukluğum, Gençliğim, Siyasi ve Edebi Hatıralarım, İSTANBUL FETİH CEMİYETİ YAYINLARI)
Aynı anılar kitabında, Yahya Kemal; edebiyat, özel olarak da şiire ilgisinin Üsküp İdadisinde (Üsküp Ortaokulu) başladığını belirtir. Bu yıllarda Recaizade Mahmut Ekrem’i, Abdülhak Hamit’i, Muallim Naci’yi ve Ziya Paşa’yı okuduğu gibi, eski divanları da elinden düşürmediği hatta Esrar mahlasıyla şiirler yazdığı yine aynı eserde şairin kendi kaleminden anlatılmıştır. Bu etkileşimler ile Yahya Kemal’in şiir oluşum evreleri de yavaş yavaş oluşmuştur:
Nev-Yunanilik
Yahya Kemal’in Yakup Kadri (Yakupoğlu) ile beraber kurdukları “Nev- Yunanilik” düşüncesi, temelde Akdeniz bölgesinin oluşturduğu uygarlıkların yeniden canlandırılması ve ortaklaştırılması amacına dayanır. Şaire göre Türk milleti zaten asırlardır Doğu kültüründen beslenmiş ve o kültürü kendi potasında millileştirerek bir edebiyat oluşturmuştur ve yine aynı şey Akdeniz medeniyetleri için de uygulanabilir.
İşte II. Meşrutiyet ilanı sonrası İstanbul’a dönen Yahya Kemal’in aklındaki tarih temeli tam olarak buydu. Bu tarihlendirme fikrini temellendirmek ve tanıtmak için birçok makale hatta şiir yazdı. Bu şiirler “Bergana Heykeltıraşları” ve “Sicilya Kızları”; makaleler ise “Bir Kitab-ı Esâtir”, “Tiyatro” ve “Çamlar Altında Muhasebe” dizisinde bulunan bazı makalelerdir. Ancak bu güzel hayaller Balkan Savaşları ve I. Dünya Savaşı ile yok oldu. Dünya ve memleket büyük bir yıkıma maruz kalmışken Yahya Kemal bu temiz düşüncelerine “ Yol Düşüncesi” ile veda etti.
Din
Yahya Kemal, Paris’ten döndüğünde herhangi bir diplomaya sahip değildi ama tartışılmaz, iyi derecede tarih ve uygarlık bilgisine sahipti ve bu bakımdan yüksek öğrenim kurumlarında tarih dersleri vermeye başladı. Elbette bu dersleri verirken de atalarının tarihini incelemeye başladı ve gördü ki din ölçütü, en az ulusal değerler kadar önemli bir konuydu. Bu nedenle o, Türk milletini daha da onun dilinden söylersek Anadolu Türk medeniyetini İslam’dan hiç ayırmadı. 1921-22 tarihlerinde yazdığı şiirlerde de bunu açıkça belirtti.
Kendi Şiirini Yaratama Arayışı
Yahya Kemal: Agâh Kemal, Esrar, Mehmet Agâh, Süleyman Sadi imzalarını kullanmıştır.
“Hatıra” adlı ilk şiiri “Üsküp’ten A. Agâh” imzası ile İstanbul’da çıkan Musavver Telakki dergisinde yayımlanır. Orta öğrenimi için geldiği İstanbul’dan Paris’e gideceği döneme kadar boş geçen 1,5 yılda Cenap Şehabettin ve elbette genç Servet-i Fünun şairlerini tanır. İrtika (1902) ve Malumat (1903) dergilerinde Agâh Kemal imzası ile şiirleri çıkmıştır. Aynı zamanda çeşitli edebiyat ve musiki meclislerine de devam etmiş, hatta bir yakım tekkelere de gitmiştir.
Bu yıllar elbette onun emekleme bir nevi özenti duygularıdır ama bu duyguları onda bir edebi duygu oluşturmaya yetmiştir.
Yahya Kemal’in gerek sanat ve edebiyat gerekse tarih hakkındaki görüşlerinin oluşmasına Paris’te geçirdiği 9 yıl oldukça etkili olmuştur.
PARİS YILLARI
Şair, Paris’te bir yanda daha yeni yeni ünlenen Fransız Coşumcularını okuyor bir yandan da Gerçekçi romancıları izliyordu. Daha yeni ve henüz etkisiz olan Parnasyen ve Simgeci şairleri yakından, bizzat ya da yapıtları ile tanımaya çalışıyordu.
Sadece şiiri değil şiirin temeline de inmeye çalışan şair, bu yolda Fransızların aynı amaçla yaptıkları çalışmaları inceliyor, onların ulusal tarih görüşlerinin sanat ve edebiyatlarına nasıl kaynak oluşturduğuna dikkat ediyordu.
Dönemin ünlü tarihçileri Albert Sorel ve Camille Julien’i izliyor hatta mümkün mertebe onların evlerindeki sohbetlerine katılarak onlarla birebir tartışma şansı buluyordu. Çeşitli yönlerde genişleyen kültürü ona edebiyat ve tarih alanında yeni ufuklar açıyordu.
PARİS’TEN GELEN OLGUN BİR ŞAİR
Paris deneyimleri ile Yahya Kemal, o güne kadar sürekli takip ettiği ve beğendiği Türkiye’de bir hareket olarak adını duyuran Servet-i Fünun şiirinden uzaklaştı. Bir süredir yenileşeme ve sadeleşme süzgecinden geçen Türkçeyi kullanarak bir şiir kurma isteği uyandı Yahya Kemal’de.
Nasıl ki Fransızlar klasik metinlerinden hareket ederek yeni Fransız şiir anlayışına ulaşmışlarsa pek tabii Türkler de böyle bir hareket noktası ile kendi şiir anlayışlarını Türkçe şiirler ile kurabilirlerdi. Türk şairi Divan şiirine yeniden hayat kazandırmanın ondan pürüzsüz ve saf dizeler elde etmenin yollarını aramalıydı çünkü Yahya Kemal, Türk tarihini Malazgirt ile başlatıyordu ve dolayısıyla onun için Klasik Türk Şiiri dönemi Divan Edebiyatı dönemiydi.
Bu konu yani Yahya Kemal’in Türk tarihi ile ilgili düşünceleri de günümüzde de hala etkisini devam ettiren ve ciddiye alınan düşüncelerdir. Yahya Kemal devrinde yıllardır bir imparatorluk yönetimiyle hüküm süren Osmanlıcılık düşüncesine karşı bir Turan düşüncesi yeşermeye başlamıştı. Türk’ün ulusal tarihi Osmanlı mı Orta Asya mı olacaktı? Tarihçi Camille Julien’in bir sözü Yahya Kemal’in bu sorusunun cevaplarını veriyordu:“Fransa toprağı bin yılda Fransız milletini yarattı”. Bunu Türk tarihine uyguladı. Bu haliyle Yahya Kemal, Ziya Gökalp’in ırk temeline dayanan görüşü yerine, ulusal tarih kavramını, son olarak vatan edinilmiş topraklar üzerinde yani Anadolu’da başlatıyordu. Türkler ile Anadolu arasında bir bağlantı kuran Yahya Kemal, Türk tarihindeki Orta Asya’yı tamamen yok saymış ve Anadolu temelli bir Türk tarihi dolayısıyla bir sanat tarihi oluşturmayı düşünmüştür. Bu düşünce onun ölümüne kadar devam etmiş, şair bu düşünceden asla geri adım atmamıştır.
Meşrutiyetten birkaç yıl sonra aklına bu yeni fikirler ile Türkiye’ye dönen Yahya Kemal, şiirde Türk Klasik döneminin yani Divan şiirinin sesi ile örnekler vermeye başladı.
“Eski Şiirin Rüzgârıyla” adlı şiirlerinin büyük bir kısmı bu yılların arayışını yansıtır. Bir taraftan da
Peyam-ı Edebî (1919)
İleri (1919- 21)
Tevhid-i Efkâr (1920- 21)
Payitaht ( 1921)
Yarın (1921-22)  gazetelerinde belirtilen zamanlarda kendi düşüncelerini ( Türk ulus tarihi – edebiyat – tarih – sanat ) makaleler halinde yayımlıyordu. Elbette bu yıllarda Anadolu’da bir Milli Mücadele yaşanıyordu. Yahya Kemal ise her Türk vatandaşı gibi bu mücadeleye destek verdi; özellikle Dergâh dergisinde çıkan yazıları ile Milli Mücadele döneminin ne kadar haklı olduğunu ve elbette bu mücadelenin bir zafer ile sonuçlanacağını belirtiyordu.
Bütün bu mili duygular, Paris zamanları, annesi, Üsküp’te bulunduğu tekkeler ile Yahya Kemal kendi şiirini yaratmıştır. Bu şiirinin sadece ve sadece konuları değişmiştir, yoksa şiirlerindeki Türk Klasik tarzı (Yahya Kemal’in klasik anlayışına göre klasik) hep korunmuştur. Konularındaki bu dalgalanma ise kuşkusuz hayatındaki ve memleketteki değişimlerle doğru orantılı ve aslında oldukça doğal dalgalanmalarıdır.

Postmodern Anlayış ve Turkiye’de Postmodernizm

Postmodern Anlayış ve Turkiye’de Postmodernizm


Post modern kelimesinin sözlük anlamı modern sonrası, modern ilerisidir. Postmodern edebiyatın bünyesinde yıkıcılık olsa da kendi bindiği dalı kesmez; yani postmodern anlayış, modernist anlayışı yıkmak demek değildir. Aksine eğer modern akım olmasaydı postmodern akım hiç olmayacaktı. Bu bağlamda modern akım için süregelen kuralları postmodern akım için de söyleyebiliriz. Elbette arada farklar vardır ama temelde yani bir hesaplaşma olarak ele aldığımızda modern edebiyat ile arasında pek fazla fark yoktur. Yine de biz yeri geldiğinde modern ve postmodern akımlarının özelliklerini belirteceğiz.
Dünya’da post-modernlik
Postmodern edebiyat Amerika’da 1960 sonrasında ortaya çıkmıştır. Aslında ortaya çıkış nedeni çok basit bir varoluş sorunudur: Yıkıcılık. Klasik edebiyattan sonra ortaya çıkan bir akımın yeni bir akımla yıkılması ve onunla hesaplaşması insanı artık tatmin olmaz bir noktaya getirmiştir. Modern anlayış da bu tatminsizliğin kurbanı olmuştur. Şuanki alanda postmodern anlayış son nokta gibi görünse de ileride insanlar postmodern edebiyattan da sıkılacaktır.
Postmodern akım öncelikli plastik sanatlarda, resim sanatında öne çıkmıştır. Daha sonra da kendi felsefi kimliği yani düşünce yapısını oluşturmuştur. Postmodern yapıyı tam olarak anlamak için bu felsefeye değinmeliyiz
Postmodern felsefe
Postmodern felsefeye göre, dünya şuan iyi bir halde değildir. Şimdiye kadar insanlık için yapılan tüm çalışmalar –ki bunun içine teknoloji, bilim, sanat, siyaset, coğrafya vb her şey girer- insanlığı daha iyi bir yere getirmemiştir. Teknoloji insanları hantallaştırmış, onun varoluş nedenini unutturmuştur; siyaset insanları saldırganlaştırmıştır; sanat, insanları elit ve halk olarak ikiye bölmüştür. O halde insanların bu hale gelmesinin bir nedeni olmalıdır ki postmodern felsefe de bunu sorgular. Aslında bu sistem ile sanıldığının aksine yapıcıdır; elbette yapmak için önce yıkmak gerekir.
Edebiyat alanında postmodern olmak
Öncelikle şunu söylemek gerekiyor, postmodern edebiyat popüler edebiyat değildir. Hiçbir postmodern, tanınmak uğruna roman yazmamıştır çünkü zaten özde bireyselcilik vardır.
Edebiyat alanında postmodern romanın en önemli ve en iyi örnekleri Roland Gerard Borthes ile James Joyce tarafından verilmiştir. Bu insanlar ilklerden sayılmaktadır. Günümüzde ise en tanınmış postmodern yazar Umber Eco’dur ki kendisi yürüyen kütüphanedir.
Türk edebiyatında postmodern anlayış
Türk edebiyatı modernist akımı sindirememişken, postmodern akımının varlığını öne sürmek abes kaçar. Birçok kaynakta postmodern olarak öne sürülen Oğuz Atay, Yusuf Atılgan gibi yazarlar aslında modern yazarladır. Eğer ülkemizde bir postmodern akım varsa bu ancak şuan vardır. Bilge Karasu en önemli postmodern yazarlarımızdan sayılabilir. Ayrıca birçok kaynakta da Orhan Pamuk da postmodern olarak verilmektedir. Orhan Pamuk’un postmodern olarak verilmesinin nedeni şuan edebiyat dünyasındaki tek akımın postmodern akım olması ve Orhan Pamuk’un da mecburen bu akımda eser verdiği sayılabilir. Orhan Pamuk, post modern akımın en belirgin özelliği olan belagatte Bilge Karasu kadar iyi değildir. Ayrıca, bir postmoderne göre oldukça fazla tanınmaktadır. Bilge Karasu’nun felsefî yani düşünsel yanını da düşünürsek ülkemizdeki en iyi postmodern Orhan Pamuk değil Bilge Karasu’dur.
İnci Aral da Türk edebiyatında postmodern edebiyat kapsamındaki ilginç bir aydındır. Aslında İnci Aral postmodern edebiyatı desteklemez ama onu burada işlememizi sağlayan postmodern edebiyatı eleştirmek için yazdığı postmodern akımı özellikleri gösteren “Yeni Yalan Zamanlar I (Yeşil)” adlı romanıdır.
İnci Aral, Yeni Yalan Zamanlar I adlı romanında aynı postmodernciler gibi çevre, zaman, insan, eşya ya da geçmiş zaman (tarih) unsurlarını reddeder. Yaşadığı çevre hakkında düşünce bildirmez. İçinde yaşadığı toplum ile ilgilenmez, dünya ile ilgilenmez. Romanında biçim ya da içerik kusursuzluğu yakalamak için çaba sarf etmez. Gerçeği olduğu gibi sarf etmek ya da gerçeği nasıl algılıyorsa o şekilde sarf etmek gibi bir uğraşı yoktur. Bütün bu özellikleri ile İnci Aral, hem postmodern’in ittiği özellikleri hatırlatır hem de “Postmodern nedir” sorusuna en doğru cevapları verir.
Postmodernizm, modern akımdan daha süslüdür çünkü belagat sanatını kullanır. Anlatımı daha güçlü kılacak olan kelime oyunlarına başvurur. Zaman ile oynar ve geri dönüşler yaşatır.
Postmodern edebiyatın en önemli özelliği ise okuyucu romana dahil etmesidir. Modern edebiyatta seyirci olarak kalan okuyucu, postmodern akım ile romanın içindedir. Belki buna en iyi örnek Orhan Pamuk’un Masumiyet Müzesi adlı eseridir. Eserde bir aşk hikayesi anlatılır ve bu eserin sonunda bir yol tarifi vardır. Bu yol sizi Masumiyet Müzesi adlı bir ev müzesine götürür. O müze, romanda anlatılan aşk macerasının izlerini gösterir. Kapı ziline kadar her ayrıntı düşünülmüştür. Kitabı okuyan kişi, bu müzede romanın kahramanı olduğunu hisseder. Bu müze, postmodern anlayışın sadece bir akım olarak edebiyatta tutunmadığının, aslında bir yaşam biçimi olduğunun en net göstergesidir. Ayrıca hatırlatmak da fayda var, Orhan Pamuk Nobel Edebiyat Ödülü’nü postmodern bir anlayışla yazdığı Kar adlı romanı ile almıştır.
Velhasıl kelam, Kapitalizm ile gelen modern akımın bir eleştirisi olarak doğan postmodern akım, bireyin mutlu olmadığını söyler ve onu mutlu etmeyen her şeyi reddeder. Kapital ekonominin kökü olan modernist edebiyatı maddecilik, telkincilik, teslimiyet ve insanı köleleştirme suçlarından yargılar. Postmodern edebiyat, genelliği yıkar, bütünlüğü parçalar, evrenselliği yerellik olarak değiştirir, tekilliği çoğunluk ile yıkar. Ayrıca kuralları kuralsız hale getirir. Mantık yerine akıl ötesini seçer. Tarafsız değildir, öznel bakar. En önemli özelliği ise bağımsız olmasıdır; yani postmodern özgürdür.