ELEŞTİRİ KURAMLARI
Dünya çapında eleştiri, bilimsel ölçütlere oturtulmuştur. Bu bakımdan da nesnel bir bakış açısı kazanmış ve eserin eleştirilmesi bir nevi sistemleştirilmiştir. Bir eserin basıldığı dönem, yazıldığı dönem, yazarının hayatı kısaca eserin her şeyi eleştiri kuramlarını etkilemiştir. Bu bakımdan eleştiri, şu sınıflamalara göre yapılmaktadır:
- Dış dünyaya ve topluma dönük eleştiri
- Sanatçıya dönük eleştiri
- Okura dönük eleştiri
- Yapıta dönük eleştiri
Bu bölümlemeler ile şuan tüm edebiyat dünyasında kabul gören eleştiri ekolleri ortaya çıkmıştır. Bugünkü yazımızın konusu ise bu eleştiri kuramları olacaktır.
Tarihsel Eleştiri
Hiçbir yapıtın, yazıldığı dönemden bağımsız olarak eleştirilemeyeceğini savunur. Bir yapıtın değerlendirilmesi yapılırken yapıtın yazıldığı dönem ve dönemin koşulları göz önüne alınmalıdır. Aslında bu, tarihi olayları incelerken önümüze konulan bir şarttır, adı da buradan gelir zaten.
Tarihsel eleştiri, söz konusu yapıtın ait olduğu döneme göre değerlendirilmesinden daha fazlasına bakar. Bu eleştiri, yapıt hangi tarihi çağda yazılmışsa okuyucunun da o tarihi çağdaki insan gibi anlamasını ister yapıtı. Bir nevi tarihsel pencereden bakmak yerine direk o tarihsel pencereyi oluşturmamızı ister. Bu ise, eserin yazıldığı çağdaki insanın etik yargılarını önemsememizi sağlar.
Misalen, Madam Bovary gibi bir yapıt var elinizde. Kocasını aldatan bir kadını anlatır. Romanın 19. asırda yazıldığını düşürsek Emma Bovary’e bakışımız değişecektir, günümüz koşullarına göre bakarsak da farklı bir pencere bulacağız. Bize göre aldatmak sadece duygusal bir yıpranma sayılabilir ama 19. asır insanı için aldatma ve aldatılma sadece kişisel bir durum değil toplumsal bir baskı oluşma nedeniydi. Bu bakımdan Madam Bovary gibi romanlarda tarihi eleştiri bizim bakış açımızı değiştirecek ve o zaman neden Gustave Flaubert’in bu eseri yüzünden mahkemeye çıkarıldığını ve eserinin neden müstehcen bulunduğunu anlayacağız.
Tarihsel eleştiride, eserin başarılı olup olmaması çağın insanlarının beklentilerini karşılamasına, çağın insanının beklentisine bağlıdır.
Tarihsel eleştiri, edebiyat tarihçisinin en çok kullandığı eleştiri biçimidir.
Toplumbilimsel Eleştiri
İlginç ama bir o kadar da geniş kapsamlı bir eleştiridir çünkü edebiyat ile toplumu birleştirmiştir. Bu eleştiriye göre edebiyat toplumdan asla ve asla ayrı düşünülemez. Edebiyat eserleri toplumsal koşullara uygun olarak ortaya çıkar. Bu aslında neden – sonuç ilkesinden gelen bir yaklaşımdır; yani determinist bir yaklaşıma dayanır. Edebiyatın topluma toplumun edebiyata koşullanmasından bahseder.
Yöntemin ilk uygulayıcıları – ki Ahmet Şuayb’ın da yakından takip ettiği Hippolyte Taine olur kendisi – toplumun üzerinde yaşadığı toprak parçasının iklimine, milletin ekonomisine, ulusal özellikle, kültürel özelliklere kısacası A’dan Z’ye her şey ile ilgilenmişlerdir. Bu durumda da edebiyat eserinden sosyolojik tespitler yapılmıştır. Aslında, Werter’in Acıları adlı romanın çıkmasından sonra Almanya’da bu roman elde intihar eden gençleri düşündükçe Toplumbilimsel bakış pek de haksız sayılmıyor.
Şuan bu yaklaşım, edebiyat sosyolojisi için kullanılmaktadır.
Marksist Eleştiri
Birçok yazar ve eleştirmenin farklı yöntemler belirlediği ama amacının değişmesiyle oldukça geniş kapsamlı ve günümüzde hala kullanılan eleştiri yöntemidir. Atilla Özkırımlı bu karmaşık ama bir o kadar da iyi eleştiri kuramını şu şekilde tanıtmaktadır:
“ Sanatı bir üstyapı kurumu sayan ve altyapıca belirlendiğini savunan Marksist kurama bağlı olarak, edebiyat yapıtının diyalektik yöntemle toplum yapısındaki sınıflaşma açısından değerlendirilmesi ilkesine dayanır. (…) Uygulamada değer ölçütleri bakımından değişik, kimi kez birbiriyle çatışan Marksist eleştiri yöntemleri geliştirilmiştir.”
Bahsedilen şeyi biraz açalım: Alt yapıdan kasıt, halk; üst yapı ise aydın kesim. Edebiyatın konusunu, toplumun belirlediğini savunan bir yapı olarak bildiriyor Atilla Özkırımlı . Bu bakımdan da biçim önemli olmayacaktır, içerik önemli olacaktır. Marksist eleştiri yöntemi ile yapıt inceleyen bir eleştirmen, içeriğe yön veren ideolojiyi yorumlayacaktır. Yani aslında Sosyalizm ile alakası yoktur, Marksist eleştiri tüm ideolojiler için konuşur.
Marksist yöntem, değer ölçütleri bakımından değişik, kimi kez birbiriyle çelişen görüşlere sahip olsa da bu yöntem, eleştirmenler tarafından geliştirilmiştir. Bu eleştirmenler şunlardır:
Jdanov (1896 – 1948): Sovyet Siyasi Büro üyelerindendi. Stalin’in egemen olduğu Sovyet koşullarında geliştirilmiştir. Bu bakımdan siyasi bir bakış da denilebilir. Jdanov’agöre bir yapıtın sanat değeri, Marksist öğretiye ne kadar bağlı kaldığı ile alakalıdır. Eğer, bir yapıt ezilen halk yerine burjuva yaşamını anlatıyorsa kurulmakta olan sosyalist yapıyı olumsuz yönde etkiler bu bakımdan da kötüdür. Jdanov’a göre yapıt, yeni kurulan sosyalist toplumu destekleyecek şekilde özel kahramanlar yaratmalıdır.
Lukacs (1885 – 1971): Kendisi, Plehanov’un fikirlerini geliştirmiştir. Lukacs’ın görüşüne göre sanatı dünyaya bakış açısıyla sanatı doğrudan alakalıdır. Kötü bir ahlakla, kötü bir dünya görüşü ile iyi bir yapıt çıkamaz çünkü sanat toplumsal gerçekliğin yansıtılması, tipik olanın yani genel olanın seçilip anlatılması yoludur. Yani genel, genele anlatılır. Bu durumda insan toplumdan ayrı düşünülemez ve salt birey konu olmamalıdır; bireyin toplum ile ilişkisi anlatılmalıdır. Sağlıklı bir ideolojiye sahip olmayan bir yazar, yapıtında, toplumsal ilişkiyi anlatamaz. “ Çünkü dünya görüşü özü, öz de biçimi belirler” der Atilla Özkırımlı bu fikir için.
Ernst Fsicher (1899 -1972): Lukacs ve Plehanov’un görüşlerine tam aksi bir görüş sergiler. Ona göre toplumsal bakış bir tarz değil bir tutumdur. Bir yapıtın sanat değeri taşıyıp taşımaması da onun Marksist görüşle yazılıp yazılmadığına bağlı değildir; çünkü Marksist görüş taşımayan sanatçılar da dünya ve toplum hakkında iyi görüşler sunup iyi edebiyat eserleri ortaya koyabiliyor. Yaşadığımız dünyanın görüşlerini bu kadar net ve iyi açıklayan yazarların eselerine, sırf Marksist görüşü benimsemiyor diye “yozlaşmış” diyemeyiz. Ernst Fsicher’a göre bir fikre körü körüne bağlanmak da tehlikelidir. Sonuçta gerçek dahi değişken olduğuna göre gerçeği anlatma yolları nasıl değişmesin? Ernst Fsicher için asıl korkulması gereken şey soğuk biçimcilik, soyutluk ya da sanatçının yeni görüşler benimsenmesi değildir, ona göre en korkunç şey “kapitalist düzenin ürettiği, alabildiğine somut sözde ürünleri, resimli romanlar, ‘budalaca’ filmlerdir.” Eserin iyi olup olmadığına karar vermek, nesnel bir yaklaşımdır. Ancak ön yargısız ve içten bir çaba ile yapıtlar doğru bir biçimde değerlendirilir.
Marksist eleştiri, daha birçok yöntem ve teknikle geliştirilmiştir. Kuşkusuz ki edebiyata da katkısı oldukça fazladır. Bu bakımdan burada sadece belli başlı ve en çok tercih edilen görüşlerin işlendiğini bildirmek isteriz.
Sanatçıya Dönük Eleştiri
Bu eleştiri yöntemi, anlatımcı kurama bağlıdır. Yapıtın, anlatıcısıyla sıkı bir bağı olduğunu savunur. Bu görüş iki şekilde değerlendirilir:
a. Sanatçıyı, yapıtlarından yola çıkarak tanıma
b. Yapıttan yola çıkarak sanatçıyı tanıma
Her iki yolda sanatçıya çıkar ve bu yöntemin en çok kullanıldığı alan biyografi çalışmalarıdır.
Bu eleştiri yöntemi psikanaliz yöntemini kullanan eleştiri anlayışıyla da birlikte anılabilir. Bu yaklaşımda psikanaliz yöntemin kurucusu Freud başroldedir. Freud’un kuramları önemlidir, sanatçısının bastırılmış egolarının, idlerinin ve toplumun hoş görmediği diğer duygularının yapıtta ister istemez kendini belli ettiğini savunur. Bu da ancak sanatçının eselerini bu yöntemle ve bakışla yorumlamaktan geçer. Yapıtın sanatsal bir değeri olup olmadığı üzerinde durulmayan, dikkatlerin sanatçıya çevrildiği bir yöntemdir.
İzlenimci Eleştiri
Eleştirmenin kendisini anlattığı bir eleştiri yöntemidir çünkü bu eleştiri yöntemine göre eleştiri özneldir. Herkes, aynı kitabı okuyabilir ama herkesin o kitaptan aldığı haz aynı değildir. Bu bakımdan izlenimci eleştiride kitabın okuyucuda bıraktığı iz dikkate alınır. Okuyucu, yapıttan zevk alarak okumuşsa o eser iyi bir eserdir. Dolayısıyla eserin iyi olup olmadığı okuyucuya verdiği estetik zevke bağlıdır ve bu bakımdan da eleştiri işi nesnel değil özneldir.
Biçimci Eleştiri
Sanat eserine uygulanacak hazır kalıplar yoktur bu eleştiri yönteminde. Sanatçının tekniğine bakar çünkü ve her sanatçının tekniği farklı olabilir.
Eserin tekniğinden kasıt, olay örgüsü, olay örgüsündeki kişilerin karşılaştırılması, kişilerle olayların uyumu, mekan, imaj, ton, sembol, tema / konu, ana duygu gibi şeylerdir. Bu eleştiri yönteminde eleştirmen, yapıtın en derinlerine iner. Bu bakımdan ince ve ayrıntıcı bir yöntemdir. Eleştirme, tüm bu ayrıntılar arasında boğulmadan bu ayrıntıların arasındaki ilişkiyi keşfetmeli, bu ilişkilerin esere yaptığı katkıları göstermeli ve ilk bakışta fark edilmeyen saklı anlamları bulmalıdır.
Sanat, yapıtın taşıdığı konuyu işleme biçimi olarak değerlendirilir ve bu bakımdan yapıtın tekniği yapıtın her şeyidir biçimci eleştiri için.
Yukarıda adı geçen eleştiri yöntemleri, bugün kullanılan yöntemlerin sadece bir kısmıdır. Bugün, dünya çapında eleştiri, edebiyata ciddi ölçüde katkı sağlayan önemli bir konudur. Zaten sanat eleştirisi sanatın ne olduğunu sorgulayarak başlar ve bu bakımdan da sanata ve sanatçıya doğrudan katkı sağlar. Bu soruya verilen cevaplar da topluma ve insana göre değişebileceği için sanatta istenen zenginliğe ulaşılmaktadır. Önemli olan bu güzellikleri incitmeden sanatı ve sanatçıyı anlamak, ona katkı sağlamaktır. Ayrıca eleştiride nesnellik, öznellik gibi ayrımlar yapmak bir kural değil, bir tutumdur. Bu eleştirinin sadece bir bilim dalı olabilecek kadar geniş olduğunu gösterir ama yine de eleştirmen de en az sanatçı kadar özgür bir ortamda eleştirilerini yapmalıdır ki eleştiri istediği başarıyı göstersin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder